Önce selam, sevgiler. Bu kez biraz değişik, kolektif geliyorum. namenin sonrasında yazdıklarına yanıt olmaya çalışacağım. Ama dediğim gibi önce genel:

Bulunduğum cezaevinde son bir yılda sorunlarımız misli ile artmış bulunmaktadır. Daha önce belli yönleriyle çeşitli kurum ve kuruluşlara yaşadığımız sorunlar hakkında bilgilendirmelerde bulunduk. Fakat  mevcut yaşananlara –sorunlara- yeni hak ihlalleri, hak gaspları, keyfi uygulamalar vb. eklendi. İnsan hakları saymakla bitmez  ama biz belli başlıklar ve önemli olanları aktarmak istiyorum.

Kurumda “darbe” sürecinden sonra biz siyasi tutsaklar ve hükümlüler aylık olarak yaptığımız açık görüş hakkımız elimizden alındı. İki ay ile sınırlı kalındı. Ailelerimizle neredeyse açık görüş yaptırmıyorlar. Neden böyle bir uygulama!? Cezaevinin bize sunduğu gerekçe “ kapasite doluluğu” oranıdır.  Cezaevi idaresi uygulamayı keyfiyeti, mağdur etme, hak gaspına dönüştürdü. Öte yandan aynı uygulamayı adli yatanlara uygulanmıyor. Bunu biliyorum, onlara aylık rutin  açık görüşlerini yapıyorlar. Ana-yasa  madde 10; “herkes, dili, ırkı, rengi, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep vb. sebeplerle ayrım gözetilmeksizin  kanun önünde eşittir.” Anayasa hükmüdür. Bize bu madde uygulanmamıştır. Ya da ihlal var. Biz  mağduriyet durumunu ortadan kalkması için infaz hakemliğine  ve ağır cezaya başvurduk. Fakat verilen karar aynı yönde olmuştur. İnfaz hakemliği ve ağır ceza, cezaevi noteri gibi işlem görmüştür. Yasa ihlaline  ortak olmuşlardır. Bu uygulama devam etmektedir.

Yine “ceza infaz kurumlarının yönetimi ile ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı hakkında tüzüğün ilgili 30.  Maddesi, anayasanın 10. Maddesini destekleyici nitelikte ve içeriktedir. Tüzük madde 30 (1)  “kurumun personeli hükümlü ve yakınlarına dil, din, mezhep,ırk, cinsiyet  ve düşünce ayrımı gözetmeksizin  eşit işlem yapmak zorundadır.” Bu tüzük maddesi çiğnenmiştir. Siyaset ve etnik kimliğimizden dolayı ayrımcılığa tabi tutulduğumuzun açık göstergesidir. Yine tutuklu ve hükümlülerin ziyaret edilmeleri hakkında yönetmeliğin  5. Maddesi “d” ve “ e” bendinde  açık tanımı yapılmıştır. Yine “ D” şıkkı “ek : 25,13\9\2017-30179.” Kurum idaresinin uygun göreceği bir hafta açık görüş, ayın diğer haftaları kapalı görüş olmak üzere hükümlü ve tutuklular bu yönetmelikte belirtilen hakları ile haftada  bir kez olacak şekilde görüşme  yapabilirler. Çok açık ve net olarak bir yıldan fazla bir süredir, bilerek bize ayrımcı bir politika uygulamaktadır.

Bir diğer konu ise kitap yasağı konusudur. Ailelerimiz, avukat ve ziyaretçilerimiz adımıza kitap ve dergi, ne koli ne de elden getiremiyorlar.  Bu yasağın nedeni ise cezaevi Eğitim biriminin almış olduğu karara dayanmasıdır. Konuyu infaz hâkimliğine taşıdık. Kurumun kararından farklı olmadı. “ itirazın reddine” kararı verildi. Cezaevi Eğitim birimi ve infaz Hâkimliği bu kararın “adalet bakanlığı ceza ve tevkif evleri genel müdürlüğünün “ 16.11.2016 tarihli kararına dayandırarak yasaklı hale getirmiştir. Oysa infaz kurumu tüzüğü 85-3 maddesi, 86. Ve 87. Madde  (kitap yayın vs.) ile 100. Maddesi (Eğitim) ile eğitim hakkının kısıtlanamayacağı aksine özendirici, teşvik edici olunması yönünde açık hükümler vardır. Yine anayasanın eşitlik ilkesi ve tüzüğün 30. Maddesindeki ” eşit işlem zorunluluğu” esas alınmamış, ayrımcılığa tabi tutulmuş bulunduğumuz açıktır. —,  avukat ve ziyaret ile adli ve Fetö’den tutuklu –hükümlü bulunanlara bu uygulanmamaktadır. Bize neden uygulanıyor? Bunu adı nedir? Açık bir eşitsizlik, ayrımcılık değil mi? Bu yasa ya herkes uygulanır ya da hiç kimseye uygulanmaz.

Son 4-5 aydır burada oda değişimlerimiz yapılmıyor. Bize yok diyorlar. Değişim talebimizi (örgüte) yardım olarak gören kurum 1.müdürü niyetini açıklamış oluyor. Oda değişimi sosyal ve insani bir ihtiyaç ve taleptir. Keyfilik arz eden bir durum değildir. Yıllardır tecritte tutuluyorduk. Bunun  yarattığı bir sosyal ve insani  daralmalar oluyordur.  Bize gelince çifte standart uygulanıyor. Daha önce, yeni kurum 1. Müdürü gelmeden önce bu konularda pek sorun yaşanmıyordu.  Oda değişimlerimiz yapılıyordu. Belki bir hafta önce veya sonra ama yapılıyordu.  Fakat sorun olmuyordu.  Şimdi bu oda değişimleri bize karşı psikolojik bir savaş aracına dönüştürülmüştür.  Sohbet hakkımız 5-6 saati geçmiyor – ki ağırlaştırılmış arkadaşlarımızın 1 saatten azdır. Ayın üç haftası çıkarılıyoruz. Bir hafta açık görüş bahanesi ile çıkarılmıyoruz. Sosyal aktiviteler az olduğu için tam bir tecrit durumu yaşanmaktadır. Üç ayrı blokta kalıyoruz. Tutuluyoruz. Birbirimizi göremiyoruz. Burada da yönetmelik ve tüzük ihlali vardır.

Son dönemlerde sık sık hücre aramaları yapılıyor. Hücrelerimize  genel ve kısmi arama adı altında, 20-30 personel eşliğinde  “aramalar” yapılıyor. Yazmış olduğumuz yazılara, defterlere, yazınsal ve yaşamsal çalışmalara el konuluyor. Sonra yazımsal çalışmalara  “örgütsel materyal” diye disiplin soruşturması açılıyor. Birçok arkadaşa bundan ötürü hücre cezası verildi, veriliyor. Yıllardır elimizde olan ve yazdığımız yazılar “suç unsuru” ”örgütsel propaganda” adı altında değerlendirilip, bizi sindirmenin aracına dönüştürülüyor. İnceltilmiş yasalarla (kendine göre yorumlayarak, ideolojik yaklaşarak, intikamcı duygular ve hissiyatla değerlendirerek) teslim almaya çalışıyorlar! Bu disiplin, hücre,hapis cezalarını infaz hakimliğine götürüyoruz. Kürtçe tercüman istiyoruz. Fakat hâkimlik “yok” diyor. Gerekçesi “ Türkçe bilmeleri” oluyor. Oysa CMK’nın 202-1 maddesinde açık hüküm var. Bu maddeyi bize uygulamıyorlar. Taraflı bakıp, yaklaşıyorlar, savunma hakkını ihlal ediyorlar.

Diş tedavisi ve diğer sağlık sorunları nedeniyle tedavi edilmiyoruz. Cezaevi idaresi, haftalardır neden kaynaklı olduğunu bilmediğimiz bir tedavi etmeme politikası izliyor. Randevu verilmiyor. Hastaneye götürülmüyoruz. Sorduğumuzda iç güvenlik ile dış güvenlik birbirine havale ediyor. Bir yılı aşkındır diş tedavisi (parası alındığı halde) yapılmıyor! Ücretteki zam farkını da bizden almak istiyorlar. Alıyorlar. Kendi keyfi ve taraflı yaklaşımlarının bedelini bize ödetiyorlar. Bu açılardan da mağdur ediliyoruz.

Çatılara mobese kamera takıldı. Her tarafı gözetlemeye başladılar. Takılan kameralar  her tarafı görüyorlar. Yatak odalarını, banyonun bir bölümünü görecek şekilde kurgulanmışlar. Havalandırma üst ve yan taraflarına hassaslaştırılmış lens (sensör) telleri çekilmiş durumda. Sürekli gözetleniyoruz. Özel alan yaşam kalmamış. Bu insan hakkı-hukuku ihlalidir. Özel yaşama, alana müdahaledir.

Odalarımızda kitaplarımıza el konuldu. Sevk ve sürgüne giden arkadaşlarımızın ve bizim olan kitaplar sayım ve kontrol amaçlı alınıp kütüphaneye götürüldü. Adımıza kayıtlı  olan ama mühürlü olmayan  kitaplar tarafımıza verilmiyor. Bunun yanında kitap bulundurma sayısına sınırlandırma getirilmiş durumdadır. Bu konuda hiçbir yasal, kanuni yetkileri bulunmamaktadır. Ama uygulanıyor. Yapılıyor.

Bir diğer ilginç uygulama kurum içerisinde bulunan berberin saç traşını yaparken “makas” kullanımının kaldırılmasıdır. Makas yasaklanmış. Şuan bu cezaevinde saç traşı olamıyoruz. Makas yasaklandığı için. Gerekçe “güvenlik”  olarak önümüze sürülüyor. Adalet bakanlığı genelgesine dayandırılıyor bu durum ve uygulama. Ama bu “gizli ibareli” genelgeyi her ne hikmetse bize göstermiyorlar. Nasıl traş olacağız? Herhalde adalet bakanlığı bir makas yollar! Talep ediyoruz. Amaç güvenlik değil, faşizmdir. Tek tipleştirmektir. Nasıl ki tek tip elbise dayatma ve hazırlığı varsa, cezaevlerinde saç traşı  da bunun bir parçasıdır. Bunlarla homojen tek tip cezaevi yaratılmak amaçlanıyor.

Daha pek çok sorun ve sıkıntılarımız var  bu sorunlar kurum 1.müdürü geldikten sonra başladı. Ayrımcı ve eşitsizlik doğuran, yasa ihlali yapılıyor. Bu görevini kötüye kullanmadır. İdeolojik yaklaşım gösteriliyor. Birkaç ay önce cezaevi kütüphanesi Fettullah Gülen dergi ve kitaplarıyla doluydu. O zaman hücrelere bolca dağıtıyorlardı. Ne oldu da birden bire bu zihniyet değişimi yaşandı!

Kurum 1. Müdürü diyaloglardan kaçıyor. Sorunları görüşerek mercii bulamıyoruz. Sorunları dile getirdiğimizde karşımıza engel olarak kurum 1. Müdürü çıkıyor. Şuan birkaç arkadaşın oda değişimi talebi var. Cevap verilmiyor. Görüşme de olmuyor. Şimdi sorunlarımızı kimle ,nasıl çözüme kavuşturalım. Son uygulamaları bizimle personeli karşı-karşıya getirme durumudur. Örnek olması için için son bir-iki haftadır cezaevi revir doktoruna, revire “robokoklu” personel yerleştirmişler. Gerekçe yine güvenlik! Doktorun bunu kabul etmemesi gerekir. Ama hiç sorun yapmıyor. Revire çıkıyoruz, odada robokoklu, ayrıca iki-üç personel var! Neden! Buna ihtiyaç var mı? Yok. Amaç, güvenlik adı altında tedaviyi engellemektir. Dört arkadaşımız bu uygulamaya itiraz ettikleri için haklarında disiplin soruşturması açılmış bulunmaktadır.

Kurum 1. Müdürü ne yapmak istiyor? Bunu anlmış değiliz. Personelin yaklaşımı değişmiş, değiştirilmiş, zaman zaman  provakatif  seviyededir.   Can güvenliğimiz bulunmamaktadır. Bu yaklaşımlar kurum 1. Müdüründen bağımsız ele alınamaz. Açık ki fiili saldırıların hazırlıkları yapılmaktadır.  Buna ortam hazırlanmaktadır. Temkinli, sağduyulu olmaya ve olası daha olumsuz sonuçlar doğmamasına özen gösteriyoruz.  Dikkat ediyoruz. Bize dönük her tür saldırıdan, baskıdan Kurum 1. Müdürü sorumludur. Biz bu kuru yetkilisinin Fetö ile ilgili olduğunu söylemiyoruz. Ama uygulamalar bizi düşündürtüyor! Daha önce pek olmayan sorunlar neden bu müdür döneminde sorunsallaştırıldı? Soruna dönüştürüldü? Amaç nedir? Süreçle bağı var mı?  Yüksek ihtimal. Ama işte böylesi süreçler insanın, insanların gerçekliklerini de açığa çıkarır niteliktedir. Şimdi olduğu gibi.

İşin aslına bakarsan sorunlar, yaşananlar çok da genelin dışında değildir. Ne de yabancısı olduğumuz sorunlar da. İşte tanık olduk. Yaşadık. Daha kaç gün önce arkadaşımız Murat Saat Bandırma’da hayatını kaybetti. İnsan yaşanan sürece bakınca bunun neden olduğunu gayet iyi anlıyor, görüyor. Yazık ki zindanların böylesi bir gerçekliği de var. Veya böyle bir realite yaratılmış!

Sevgilerimle,